Ana içeriğe atla

İSLAM MEDENİYETİNİN ÖZELLİKLERİ


İSLAM MEDENİYETLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

İslam medeniyetlerinin temel özellikleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:

1. İslam coğrafyasında farklı inançları benimseyen insanlara din konusunda baskı yapılmamıştır.

2.
 İslam medeniyeti Araplar, Türkler ve İranlılar gibi farklı toplumların özelliklerini bir araya getirildiğinden, karma bir medeniyet yapısı ortaya çıkmıştır.

3. Dört halife döneminde ülkeler illere ayrılırken, Emeviler ve Abbasiler döneminde sınırların çok genişlemesi sebebiyle eyaletler kurulmuştur.

4. Halktan ekonomik durumuna ve dini yapısına göre vergiler toplanmıştır. Halktan alınan haraç, cizye ve öşür gibi vergileri askerlik, idare, bayındırlık gibi alanlarda toplumun yararına olacak şekilde kullanılarak sarf edilmiştir.

5. İslam tarihinde egemen gücün değişimine paralel olarak başkentler Medine, Küfe, Şam ve Bağdat olmak üzere döneme göre değiştirilmiştir.

6. Arapça İslamiyet'in yayılması ile uluslararası bir dil olarak dünya tarihindeki yerini almıştır.

7. Fethedilen ülkelerin kültürlerinin etkisiyle, bölgeden bölgeye farklı özellikler gösteren bir İslam sanatı ve mimarisi ortaya çıkmıştır. 


Tarih, İslâm medeniyetinin harikulâde inkişafları ile doludur. İslâm; insanlığa getirmiş olduğu bu yenilikler ve insanlık hayrına oluşturduğu bakış açısı zaman ve mekan planında gerçekleşmiş, bununla birlikte ruh, kalp, vicdan ve aklı adeta yeniden şekillendirmiştir. İslâm medeniyeti şayet bütün bunları mezcetmemiş olsaydı belki İslâm’ı ilk doğduğu bölge olan Arap Yarımadası’nın İslâm öncesi cahiliyye düşünce ve zihniyle yetinecek ve ilkel bir toplum olarak varlığını bir müddet daha sürdürebilecekti. Ama İslâm düşüncesi ile o mükemmel değişiklik ve değişimlerin sağladığı büyük başarılar İslâm kültür ve medeniyetinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. İslâm bir din ve bir medeniyet olarak bir taraftan vahyin ışığında bu ilmi verileri zenginleştirip büyük bir izzete kavuşturmak, diğer taraftan da ortaya konan o ürünleri insanlığın hizmetine sunacak şekilde mensupları tarafından geliştirilmiş ve bütün insanlığın yararlanacağı bir medeniyet haline getirilmiştir.
İslâm medeniyetinin en önemli özelliği kendisinden önce hangi alanda olursa olsun yapılmış çalışmaları elinin tersi ile bir tarafa itmeden ilkel dahi olsa bunları ele almış ve kendisinden önceki medeniyetlerin yaptığı ilerlemeleri ve inkişafları vahyin ışığında ve İslâm inanç ve düşüncesi ile paralellik arz edecek şekilde yeniden yoğurmuş ve bu çalışmalara saygı duyarak geliştirmiştir. Böyle davranması inancının gereği idi. Zira daha evvel gelip geçmiş peygamberlerin kavimleri bu gelişmeleri ortaya koymuşlardı ve İslâm daha önceki peygamberlerin getirmiş olduğu yine vahye dayalı inançların bir devamı olduğundan dolayı bu medeniyetleri ve insanlık hayrına ortaya konmuş her türlü çalışmayı yeniden ele alarak şekillendirmiştir. Kısaca son peygamberin ümmeti, daha önce gelip geçen peygamberlerin medeniyetlerini yeni bir formatla ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmalar Kur’an ve sünnete dayalı ilimlerin yanı sıra sosyal ve fen bilimleri olarak tıp, astronomi, astroloji, matematik, geometri ve diğer bütün alanlarda mükemmel bir noktaya ulaşmıştır.
Müslümanlar kendi dönemlerinde, daha önceki çalışmaları binlere katlayacak şekilde yeni inkişaflarla, yeni usullerle bir medeniyeti ortaya çıkarmışlardır. Bu yeni inanç kendisinden önceki bütün medeniyetlere karşı adeta bir dostluk elini uzatarak vahiy çerçevesi içerisinde aklın arayıp mantığın da kabul ettiği hikmeti ihtiva eden bütün verileri benimsemiştir. Çünkü İslâm’a göre “hikmet mü’minin yitiğidir” Onu bulduğu yerde alır. Müslümanlar işte bu hikmetleri buldukları yerlerde almışlar, ancak ifade ettiğimiz şekilde binlerce kat daha da geliştirmek suretiyle insanlığın hizmetine sunmuşlardır. İslâm medeniyeti kendisinden evvelki bu çalışmaları reddetmediği gibi olduğu gibi de kabullenmemiştir. İslâm medeniyeti kendisinden evvelki bilimsel çalışmaları ele alarak kendi metoduna göre ve tevhîd inancı süzgecinden geçirmek sureti ile son derece hassas ve âdil ölçüleri kullanarak, yanlış ve kötü yönlerini atarak insanlığa zarar verebilecek her türlü tortuları ayıklayarak yeniden şekillendirmiştir. İster İslâmi bir görüş olsun, ister tevhîde aykırı olsun, ister daha önceki peygamberlere tabi olan mü’minlerin ortaya koydukları olsun, isterse müşriklerin ve kâfirlerin ortaya koydukları ürünler olsun beşere mal olmuş olan bütün bu medeniyetlere kucağını açan İslâm medeniyeti bunları ele alırken İslâm’ın ruhuna, tevhîd inancına ve insanlığın tabiatına ve beşerin fıtratına uymayan bütün tortularını iyi bir süzgeçten geçirdikten sonra kendi medeniyetinin sınırlarını belirlemiş ve bütün bu tortuları bu yeni medeniyetin dışında bırakmıştır. İslâm medeniyetinin bu son derece müşfik, basiretli ve yumuşak anlayışı yalnız kendi çevresinde ve sadece İslâm toplumunda değil, diğer bütün toplumlarda ve medeniyetlerde son derece olumlu karşılanmıştır.
Ayrıca İslâm medeniyeti kendinden önceki medeniyetlerden istifade etmek ve onlardan yararlı olan düşünce ve bilimsel çalışmaları alıp geliştirmesi de insanlığın medeniyet kültürünün koruma altına alınmasını sağlamıştır. İslâm medeniyeti bu yaklaşımlarıyla medeniyet tarihinin bir köprüsü vazifesini üstlenmiştir. Kendisinden evvelki medeniyetlere ait bilgi ve düşünce ürünlerini şayet bir tarafa bırakmış olsaydı medeniyet tarihinde bir kopukluk meydana gelirdi. O zaman da insanlığın bu eski düşünce ürünleri ve medeniyetleri unutulacak ve yok olacaktı. İşte İslâm medeniyeti bu yok olmaları engelleyerek onu ele alıp, vahyin çerçevesi içerisinde yeni bir karaktere ve disipline kavuşturmak sureti ile insanlık için büyük bir değer teşkil edecek bir medeniyet oluşturmuştur.Aynı şekilde Müslümanlar Medine’den çıkıp Endülüs’ten Çin sınırına kadar yerleşmiş oldukları yeni bölgelerde yerli halk ile temasa geçerek onların eskiden sahip oldukları eski Grek ve Pers kültürlerinden yararlanmışlardır. Buradaki yerli halk da ya Müslüman olmuş veya Müslümanlarla birlikte bu yeni medeniyetin ürünlerini ortaya koymuşlardır. Bunlar İslâm inancının oluşturduğu bu yeni fikir ve medeniyet ile karşılaşmış ve Müslümanlardan aldıkları bu yeni dil ve din formu ile İslâm yönetiminin gölgesinde Müslümanlarla eşit şartlarda ortak bir yaşama platformu başlamış ve İslâm devleti bünyesinde mutlu bir yaşama biçimi ortaya çıkmıştır. İslâm medeniyetinin temel unsurlarından birisi olan Arapça, İslâm’a ister girsin ister kendi eski dininde yaşasın Hind, Pers, Grek, Romen ve Türk milletlerini bir hayli etkilemiş ve bunlar Arapçayı öğrenmeyi bir zaruret kabul etmişlerdir.İslâm’ın ilk emri olarak İslâm toplumunun vazgeçilmez prensibi haline gelen “okuma” sayesinde İslâm Medeniyeti sürekli gelişmeler göstermiştir.
İslâm dini ve medeniyeti ilme, okumaya ve daima ileriye hamle yapmaya verdiği büyük önemden dolayı diğer medeniyetlerden ayrı özellikler taşımaktadır. Allah’ın birliğine inanmanın getirdiği fevkalade mükemmel toplumsal prensipler ve toplumsal düzenlemeler, kısacası “tevhîd inancının” gölgesinde oluşan İslâm toplum ve medeniyeti kendisine bağlı olan insanları ilkellikten medenîliye yükseltmiştir. Tevhîd inancının bir gereği olarak Allah’ın vahdaniyetine inanmanın en basit ve ilk adımı evrendeki her şeye bakıldığında her şeyin Allah’ın varlığına delalet ettiği hususudur. Kur’an’ın bir çok âyette tabiattaki bütün olayların gözetilmesini, mevsimlerin, gün ve gecenin nasıl meydana geldiğini, yer ve gökteki bütün cisimlerin hareketlerini, olma ve tekrar yok olmayı, dünyaya gelme ve tekrar ölmeyi, insanların yaşamakta olduğu bütün kişisel ve toplumsal yaşayışı ve hadiseleri, çiçeklerin, ağaçların ve meyvelerin, denizlerin dağların iklimlerin, rüzgarların ve hatta yağmurların ve kainattaki bütün güzelliklerinin düşünülmesini ve bunlardan insanlığın yararına neticeler çıkarılmasını emretmektedir. Bütün bunlardaki her türlü hikmet ve âyetlerin Allah’ın varlığına delalet ettiği gibi insanların da O’na teslim olmalarını gerektirmektedir. Bu düşünme biçimi ve yaklaşımı İslâm’ın mensuplarına büyük bir motivasyon kazandırmakta ve ilimle uğraşmayı adeta kaçınılmaz bir tutku haline getirmektedir. İşte İslâm inancı gereği olan bir ilmi tutku, toplumun bütün katmanlarındaki herkesi, fakirini, zenginini, en küçük ferdi ile en üst düzeyindeki yöneticiyi teşvik ve sevk etmektedir. İslâm’ın ilmi alanda insanları cesaretlendirmesi büyük kitlelerin ilimle uğraşmalarını sağlamış ve bunu en büyük meşguliyet haline getirmiştir. İnsanlık tarihi İslâm toplumunda olduğu gibi bu kadar çok hızlı bilimsel inkişaflara şahit olmamıştı. İşte bu husus İslâm’a yeni giren kitleler İslâm’ı seçmekle son derece ilkel bir toplum anlayışından hatta taş devri ilmi düzeyinden, ilkel animizm inancından gayet ilmi bir toplum anlayışına ve insan ruh ve bedeninin rahat bulacağı bir ortama kavuşmuştur.
Bugün de Batı toplumu ön yargısız olarak İslam’ı araştırdığı zaman bundaki mükemmelliği görebilmektedir. Batıda bu durum ferd bazında çok görülmüş ve çok kimsenin Müslüman olmasına yol açmıştır. Şayet Avrupa haçlı ruhuyla düşünmeyip ilmi zihinle düşünebilse bugünkü bilimsel inkişaflar ışığında İslam’ı kucaklaması gerekirdi. Ama bilimsel değil de siyasi olarak yaklaşınca İslam’a düşman olmaktadır. Bütün bu düşmanlığa rağmen İslam herkese merhamet ve şefkat gözüyle yaklaşmakta düşmanının bile içine düştüğü zavallı haline acımaktadır. Zira İslam medeniyeti imanî, ruhî-ahlâkî ilkeleri öne çıkarırken, adalet ve ihsan, ahiret inancı ve kul hakkına riayet eden değerler üzerinde yükselmiştir. İslam Medeniyeti merhametli, şefkatli, doğru sözlü, mutedil ve dengeli, insaflı ve sevecen, iyiliksever ve paylaşmayı bilen başkalarının haklarını koruyan bir medeniyettir. İslam medeniyeti izzet ve şerefi imanda bulmuş, dürüstlük ve saygıyı ilke kabul etmiştir. Her türlü fuhşiyat ve kötülüğü yasaklamış, bugünkü batının içinde yuvarlandığı ve bir türlü çıkamadığı ahlakî çöküntüden insanlığın nasıl kurtulabileceğinin reçetelerini on beş asır öncesinde tespit etmişti. İnsanlık bu medeniyete tarihte çok şey borçlu olduğu gibi bugün de çok muhtaçtır.
 ıSLAM MEDENıYETıNıN ÖZELLıKLERı


Günümüze gelinceye kadar insanlığın birbirinden farklı özellikle kaç medeniyetle karşılaştığı bilinmemektedir.Ünlü Medeniyet tarihçisi ARNOLD TOYNBEE, tarihte 16 Medeniyetin öldüğünü, 5’inin Batı Medeniyeti yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyler..

Medeniyetler ve ıslam Medeniyeti

Günümüzde 2 Medeniyet bölgesi ağırlık kazanmıştır.
1-Hristiyanlık , Yahudiliğin tesirindeki Batı Medeniyeti
2-ıslam’ın yayıldığı bölgede etkisi olan ıslam Medeniyeti

ıslam Medeniyeti doğuşu ve gelişmesi esnasında birbirinden farklı 4 Medeniyet ve Kültür alanıyla karşılaşmıştır:

1-Roma (Bizans )
2-ıran
3-Hint
4-Çin

ıslam medeniyeti kısa zaman içinde Cebel-i Tarık Boğazı’ndan Çin Seddine kadar olan kısmı kapsadı.

Müslümanların kısa sürede Cebel-i Tarık Boğazından Çin Seddine kadar olan bölgeye hakim olmasının nedeni nedir?

ılmi gelişmelere açık olmasıdır..

ıslam Medeniyeti; Asya, Avrupa ve Afrika’nın önemli kısmını içine alırken Batı Medeniyetinin de gelişmesinde rol oynamıştır..

Medeniyetler mensubu olduğu coğrafyaya göre farklı özellik taşır.Medeniyetlerin yayaılma sahasına bakıldığında ; içindeki kavimlerin farklı olmasına rağmen herkesin kabul ettiği bazı kurallar yani ortak yönler olduğu görülür.O ortak kurallar Medeniyetin ruhudur.

Farklı toplumları kültür bakımından ayırt eden şey; zihniyet ve manevi değerler bütünüdür.

ıslam Medeniyeti; ıslamı kabul eden milletlerin oluşturduğu ortak medeniyetin adıdır.

ıslam Medeniyetin kuruluş ve gelişmesinde;

1-Peygamber Efendimiz
2-Araplar
3-ıranlılar
4-Türklerin büyük payı vardır.

W.Barthold’un da dediği gibi; ıslam Medeniyeti veya Arap medeniyeti ismi Orta Zaman şark Medeniyetine verilmektedir.

Miladın 7. yydan 13.yy kadar Avrupa ve Ön Asya’nın en medeni ve ileri memleketleri ıslam ülkesidir.

Bu devirde Bağdat ve Kurtuba , çeşitli sanatların geliştiği en zengin şehirlerdir.

ıslam’ın ortaya çıkışından itibaren Osmanlıların son dönemine kadar süreç, Dünya Tarihinin en önemli devirlerinden birisidir.

Peygamber Efendimiz Döneminde başlayan ıslam Medeniyeti, Kur’an ve Sünnetten aldığı ilhamla insani birçok değer ortaya koymuştur. Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için kurulan vakıfların benzeri başka medeniyetlerde yoktur.Müslümanlar Vakıf Medeniyeti oluşturmuşlardır.

Din, vicdan, düşünce,kişisel hakka riayet insanlık için gerekli prensipler ıslam Medeniyetinde önemli yere sahiptir.

ıslam Medeniyetinin koyduğu değerler sadece insanları değil; hayvanları da kapsıyordu. Hayvanları koruma altına almıştı.
Hayvanlar için kurulan vakıflar ve mer’a vakıfları bunun en güzel örnekleridir.

ıslam Medeniyetlerinin ortaya koyduğu değerlerin kaynakları nelerdir?
Kur’an ve Sünnettir. Bunların dışında toplumun hayır ve menfaatlerine olan örflerdir.


ıslam Medeniyeti ve ılim


ıslam kültürünün en önemli kaynağı Kur’an; ilk ayeti ile okumayı emretmektedir. Dini bilgilere sahip olmadan ibadet yapılamaz, ibadet içinde yalnızca dini bilgi olması yeterli değildi.

Namaz kılmak veya oruç tutmak isteyen bir Müslüman, Astronomi bilgisine,
Zekat vermek isteyen , Matematik bilgisine
Hacca gitmek veya namaz kılmak için kıble yönü tayin etmek isteyen ; Coğrafya bilgisine sahip olması gerekir; yalnızca dini bilgi yeterli olamaz..

ıslam anlayışına göre ilim ve ibadet birbirinden ayrılmayan 2 unsurdur.

Tercümeleriyle dünyaya ışık tutan alimlerin başlıcaları;
Taberi, Razi, ıbn Cülcül, ıbn Sina, el-Birûni, ıbn Hazm,ıbn Rüşd, Gazzali, Ali Kuşçu, Mirim Çelebi,ıbn Kemal vs.. (Bakınız syfa 48)

Montgomery Watt; Batı’nın ıslam dünyasına karşı beslediği kin ve garezine temas ettiği ifadesi:

“Orta Çağ Hristiyanlarının zihinlerindeki ıslam’ın tamamen iftira mahsulü olduğu bilinmektedir.Biz Avrupalıların kör gözü , ıslam kültürüne olan borcumuzu görmeye manidir.Geçmiş mirasımıza ıslam’ın yaptığı tesiri küçümsüyoruz.Müslüman ve Arapların iyi ilişkiler kurabilmesi için borçlarımızı itirafa mecburuz.Onu saklamak, inkar etmek sahte gurur alametidir.”

Çiçek açma çağı olan 10.asırda ıslam Medeniyeti, Himalayalar’dan, Pireneler’e , Karadeniz’den Aden Körfezi’ne uzanan tüm ıslam Dünyasına nüfus etmişti.Bu şehir, milletlerarası toplanmanın merkezidir.

ıslam Medeniyetinindoğuşu, gelişimi ve şekillenmesini sağlayan en büyük etken; ıslam dininin ilme verdiği değerdir.

Toplumların düşünce ve buna bağlı hareketlerinin şekillenmesinde rol oynayan etken hangisidir?
DıN

Toplumu ıslah etmek ve düzen sağlamak için eğitim- öğretim faaliyetleri şarttır.ıslami eğitimin gayesi, iyi ve dengeli insan yetiştirmektir.

Hz.Peygamber’in bizzat kendisinin öğretici olduğuna işaret eden hadis ve ayetler:
“Allah, beni muallim (Öğretmen-öğretici) olarak gönderdi. (ıbn Mâce –Sünen)
“Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin ayetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek , onları temizleyecek bir elçi gönder.” (Bakara 2/129)

Kur’an’da ilimden bahsedip araştırma ve Tefekkürü teşvik eden pek çok ayet vardır.Bazıları;
“De ki; hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer , 39/9)
“Rabbim, benim ilmimi arttır” de! ( Tâhâ, 20/114)
“şayet bilmiyorsanız, ilim ehline sorun” (Nahl 16/43)
“Kalem ve yazdıklarına yemin ederim ki, “( Kalem, 68/1)

Öğrenme vasıtasından kaleme yemin edilmesi, ıslam’ın sahip olduğu anlayışı gösterir.

ıslam ülkesinde ilmi hayatın gelişmesinin 2. dönemi olarak adlandırılan 11.yy önemlidir.
Bu asırdan itibaren sistemli eğitim-öğretim yeri olarak medreseler , halkın dini-medeni gelişmesinde etkili rol oynamıştır.
Osmanlı beyleri ilme ve ilim adamlarına büyük değer verirlerdi.Bunun için ıran, Horosan, Dağıstan ,Hindistan, Buhara vs.. yerlerden alimler ıstanbul’a geliyordu.

Medreseler 20.yy çeyreğine kadar inişli-çıkışlı olsa da ülkenin sosyal hayatına yön veren kurumlardı.

Osmanlı Döneminin 15 ve 16. asırlarına müsbet ve dini ilimlerle meşgul bilginlerin oluşturduğu eserler nedeniyle bu asırlara TÜRK ASIRLARI denir.

Bu asırlardaki bilginler:
Taşköprülü ısameddin Ahmed Efendi’nin eş- şakaiku’n- Numaniyye
Süleyman Saadeddin Efendi’nin Devhatü’l-Meşayih
Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı Müellifleri
Osman şevki’nin Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi
Mahmut Karakaş’ın Müsbet ılimde Müslüman Âlimler
Franz Babinger’in Osmanlı Tarih Yazıları ve Eserleri ..


ıslam Medeniyeti ve Adalet


Arapça a.d.l. Kökünden gelen adalet; Hakkı yerine getirmek, doğru olmak, denk kılmak, terazinin kefesini eşitlemek, eşit hale getirmek, insaf etmek, haksızlıktan kaçınmak , davranışlarda doğru ve tarafsız olmak anlamına gelir.ıslam adaletin uygulanmasını sağlayarak insanların sosyal yaşamını ve karşılıklı ilişkileri güvenceye almıştır.

Kur’an’ı Kerim’de adaletin önemine işaret eden ayetler:
“şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder.Hayâsızlığı , fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar.” ( Nahl 16/90)

“Ey ınsanlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun.Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.Âdil olun ki o , takvaya daha yakındır.” ( Mâide 5/8)

Hz. Peygamber adalet prensibinin üzerinde özenle durmuş, onu üstün tutmuştur.Adalatle ilgili Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei gibi hadis kaynaklarında verilen hadisi;

“Hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah ,yedi zümre insanı kendi (arşının ) gölgesinde barındırır ki, bunların ilki adaletle hükmeden ve adil davranan yöneticidir.”

Hz.Peygamber’den sonra adalet dağıtım görevini halifeler yürüttüler.Çünkü;ıslam idare sisteminde kaza (yargı) hilafete dahildir.

ıslam ‘ın Dünya Harp Tarihinde kendisinden önce düşünülmesi mümkün olmayan insani prensipleri:
1-Düşmana karşı da olsa adaletten ayrılınmayacak.
2-Savaşta tahribattan kaçınılacak
3-Fiilen savaşa katılmayan ( kadın, çocuk, yaşlı, din adamı vs..) dokunulmayacak.
4-Savaşta insanın haysiyet ve şerefine yakışmayan hareketten uzak durulacak
5-Esirlere iyi muamele edilecektir.

Bu şekilde ıslam Harbi; her isteyen ya da gücü yetenin toprak kazanmak için değil; Allah’ın rızasına ulaşmak için katlanmak zorunda olduğu vazife haline geldi.

ıbn Mukaffa, Cahız, Farabi, ıbn Sina , ıbn Bacce, Gazali, Suhreverdi, ıbn Tufeyl, ıbn Rüşd,ıbn Teymiyye vs.. gibi düşünürler siyaset ve devlet yönetimini konu alan eserler yazmışlardır.

Osmanlı Beyliği’nde adalet, babadan oğula ( nesilden nesile ) vasiyet ediliyordu.Osmanlı siyaset düşüncesinde varılması hedeflenen en önemli gaye; ADALETTıR.

ADALET: Eşyayı yerli yerine koymak ve herkese hakkını vermek demektir.

“ımdi bu Devlet-i Aliyye,adl ile kaimdir ve illa zulm ile memâlik viran olması mukarrerdir.”

Adaletli davranışın Allah’a yakın olmanın, zulmün de onadan uzaklaşmasının sebebini:

Adalet bâis –i kurb-i Hüdâ’dır.
Nitekim zulmeden Hak’tan cüdâdır. Mısralarıyla dile getirilir.

Adalet; iktidar ve devamlılığın şartıdır.Hazinenin artmasına halkın çoğalmasına yol açar.

ıktidarlar hangi değerler sayesinde varlığını devam ettirirler?
ADALETLE

Peygamber Efendimizin evrensel insan hakları beyannamesi diyebileceğimiz VEDA HUTBESı ; Müslümana hitap ederken aile fertlerinin birbirine karşı halk ve vazifelerini ortaya koyar.

ıslam Medeniyeti ve Hoşgörü
Kelime olarak; görmezliğe gelme,bağışlama anlamına gelen hoşgörü; müsamaha ve tolerans gibi anlamlara da gelir.

Kur’an ‘da hoşgörüye örnek ayetler:
“ Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et.Onlarla mücadeleni en güzel tarik hangisi ise onunla yap” ( Nahl 16/125) 
“Dinde zorlama yoktur” (Bakara 2/256)

ıslam müsahamasından hayranlıkla bahseden Batılı kaynak şöyle bir olay anlatır:

Bir gün bir Musevi Peygamberimize gelir ve erkândan birisinin dini hislerini incittiğini ve Muhammed’in Musa’dan üstün Peygamber olduğunu söyledi, der.Peygamber; “Böyle bir şey söylememeliydin, başkasının itikadına saygı göstetermeliydin” der.

Bu sözlerden Peygamberimizin inanç konusunda ne kadar hoşgörülü olduğunu anlarız.

ıslam’ın yayılış tarihi ile ilgili yabancı dilde yazılmış eser biliyor musunuz?
T.W. ARNOLD ‘un ıntişar-ı ıslam Tarihi

Endülüs’te 8 asır süren (711-1492) ıslam hakimiyeti sırasında Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar bir arada rahatça yaşayabiliyorlardı.

ıspanya’nın fethi sırasında Müslümanların yumuşak tavırları sayesinde; Müslüman erkekler ve Hristiyan kadınlar arasında evlilik başlamış,Müslümanların âdetlerini taklit etmeye başlamışlar, Hristiyanlarda çocuklarını sünnet ettirmeye başlamış,Latince’nin yerini Arapça almıştır.

Müslüman Araplar, 711 senesinde ıslamiyet’i ıspanya’ya sokmuşlardır.1502 senesinde Ferdinand ve ısabella ‘nın duyurduğu fermanla ıslamiyet yasaklandı.

Osmanlılarda da müsamahalı davranmak devlet politikasının temel amacıydı.
Osmanlı milliyetlerini tesis ederken dini hürriyet prensibini temel taşı olarak almış ilk millettir.

Kimseyi din ve ırkından dolayı hor görmemiş, kiliselere dokunmamış, tamirine izin vermişti.Başbakanlık Osmanlı Arşivinde gayrimüslimlere ait 10 adet “Kilise Defteri” vardır ve ilki 1453 tarihli ıstanbul’un fetih tarihini taşır.

ıslam Medeniyetinde ınsan Hakları
Hakkını koruyamayacak durumdaki insanları korumak,onlara gelecek maddi- manevi zararı engellemeye insan haklarını koruma denir. Bu koruma görevini Sivil Toplum Örgütleri yapar.

Bazı devlet görevlilerinin halka sergilediği haksızlıkları ortadan kaldırmak için ortaya çıkan ıstinaf Mahkemesi,Temyiz, Danıştay, Ağır Ceza Mahkemesi, Adalet bakanlığı gibi terimlerin karşıtı olarakMEZALıM (halkın şikayetini dinleyip onu devlete karşı korumak) önemli rol oynar.Mezalim, Pers (ıran) ve cahiliye dönemi Araplarına kadar uzanır. Yemen’in Beni Zebid kabilesinden biri ticaret için Mekke’ye gelip umreye girmiş.Sehm kabilesinden As b.Vail adamın tüm mallarını gaspetmiş.Yemenli adam Ebu Kubeys dağına çıkıp gaspedilen mallarını geri almak için yardım istemiş.O dönemin ileri gelenlerinden Abdullah b.Cüd’an’ın evinde tartışmaları çözmek ve dışarıdan gelen insanları korumak için toplanırlardı.40 yaşından aşağılar kabul edilmezdi.Peygamberimiz o zaman henüz 25 yaşındaydı ve o kabul edilmişti.Haksızlıkları önlemek için yapılan bu toplantıya Hılfü’l- fudül adı verilir.

Osmanlı dünyasında sivil toplum örgütü diye isimlendireceğimiz bir müessese var ki; sıkıntıya düşen insanlara yardım etmek ve onların haklarını korumak için kurulmuş VAKIFLAR’dır.

Vakıfların büyük fonksiyon icra etmelerinin sebebi; 

“ınsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan ; malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan ; vakfın en hayırlısı da insanın en çok duyduğu ihtiyacı karşılayandır” prensibiyle hareket edendir.


  1. MEDENİYET
Medeniyet: kelime anlamı olarak şehirleşmek, şehir hayatını benimsemek demektir. Arapça şehir demek olan medine kelimesinden türetilen medeniyet batı dillerinde civilisation’a karşılık olmak üzere dilimizde 19. Yy.dan itibaren kullanılmaktadır. Osmanlıda medeniyet anlamında imar, umran ve mamur kelimeleri kullanılıyordu.
Arapçada medeniyet karşılığı kullanılan et-temeddün, m-d-n kökünden gelir. M-d-n şehre gelmek şehre yerleşmek; medine de şehir anlamındadır. Yani medeniyet o şehir halkının yaşayışını benimsemek ve şehirleşmek anlamına gelmektedir.
Arapçada yaygın olarak medeniyet yerine el-hadara kelimesi kullanılır ve h-d-r kökünden gelir bedeviliğin zıddı olan köy kasaba ve şehir gibi meskun yerleri ifade eder.
  • medeniyet: civilisation (Batı literatüründe)
  • medeniyet: imar, umran, mamur, temeddün (Osmanlı literatüründe)
  • medeniyet: hadâra (Arap literatüründe)
El-hadare: göçebeliği terk ederek köy, kasaba ve şehirlere yerleşip şehirleşmek demektir.

            Medeniyetlere tesir eden faktörler
1-tabii çevre: insanın içinde yaşadığı, iklim ve tabiat şartlarının meydana getirdiği fiziki yapının medeniyetlerin doğmasını gelişmesine hatta değişmesine neden olan faktördür.
Misal: yış; sık ormanlarla kaplı dağlık yörelere verilen eski bir Türk coğrafya deyimidir. Türk medeniyet devrelerinin de ilkidir.
2-sosyal çevre: medeniyetler insan topluluklarının bulunduğu ve onların yerleştiği çevrelerde meydana gelirler ancak bu topluluğun birlikte yaşamasının sorumluluğunu bilen ve fertlerinin birbirleri ile olan münasebetlerini düzene sokan bir anlayışın olması gerekir
3-manevi çevre: sosyal hayat yaşayan insanın, inanç, düşünce, hürriyet ve müesseseler gibi bu çevrenin bağlı bulunduğu kuralların bütünü olarak kabul edilebilir. İslâm medeniyeti buda-brahma gibi medeniyetler bu tasnife girer. 

  1. KÜLTÜR

Kültür ve medeniyet kelimeleri zaman zaman birbirileri yerine kullanılmıştır.

Kültür, kavram olarak Fransızca toprağı sürüp işlemek anlamındaki ‘culture’ kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Latince ‘cultura’dır. Ziya Gökalp kültür kelimesine karşılık olarak, bir ayetten mülhem, ‘hars’ ( حرث) kelimesini kullanmaktadır. Ziraî faaliyetler insan için en temel faaliyetlerdir ve hayatî öneme sahiptir. Kültür kelimesinin de böyle bir anlamı olması da kültürün insan için hayatî öneme sahip unsurları barındırmasından ötürüdür.

Bununla birlikte kültür kelimesi Batı Avrupa dillerinde zamanla ‘yüksek umumî bilgi’ anlamını kazanmıştır.

Kültürün terimsel ve sosyal olarak birçok tarifi yapılmıştır:
  • Bilgiyi, imanı, sanatı, ahlâkı, hukuku, örf-âdeti ve insanını, cemiyetin bir üyesi olması dolayısıyla kazandığı diğer bütün mahâret ve itiyatları ihtiva eden mürekkep bir bütündür. (Taylor)
  • Bir topluluğun yaşama tarzı. (C. Wiesler)
  • Atalardan gelen maddi- manevî değerler yekünü. (S. Spir)
  • İnsanın kendini ve tabiatı idare etme yolu ile bizzat meydana getirdiği eser. (A. Young )
  • Bir toplulukta örf ve âdetlerden davranış tarzlarından, teşkilat ve tesislerden kurulu ahenkli düzen. (R. Thurnwald)
Tanımlarda dikkati çeken nokta: bir topluluğun kendine has yaşayış ve davranış tarzının olmasıdır. Buna göre
kültür, tavırlardan, davranış tarzlarına, örf âdetlerden inanç ve tefekkürden, çeşitli değer anlayışlarından tesis ve teşkilatlardan meydana gelen mürekkep bir sistem olup tarihî bir netice ve mahsul olarak geçmişin mirası şeklinde teşekkül etmiştir.
Medeniyet ise milletlerarası değere yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtasıdır. Bu ortak değerlerin kaynağı ise kültürdür.
Kültür , bir toplumun yaşadığı ve paylaştığı müşterek değerler iken medeniyet , milletlerarası seviyeye yükselmiş bir kültürün veya birbirine yakın kültürlerinin meydana getirdikleri anlayış, davranış, bilgi teknik, her türlü sosyal faaliyetler ile maddi alet ve bu maksatlarla kurdukları müesseselerin bütünüdür.

  • Medeniyet beyne’l- milel iken kültür, millîdir.

Aynı medeniyete mensup oldukları halde ayrı ayrı inanç, düşünce, davranış tarzları her milletin kültür unsurlarını teşkil eder.
Ziya Gökalp’e göre medeniyet ve kültürü birbirinden ayıran özellikler şunlardır:
  • Medeniyet, milletlerarası; kültür millidir,
  • Medeniyet, bir milletten diğerine geçerken kültür geçmez.
  • Medeniyet, usûl ve akıl vasıtalarıyla; kültür ilham ve hads vasıtalarıyla inşa edilir.
  • Medeniyet, iktisadi,dini, hukuki, ahlaki ilahi fikirlerin mecmuudur.
  • Kültürü teşkil eden unsurlar duygular, deruni ve samimi oldukları için tedkiki zordur. Medeniyet unsurlarının emareleri, müesseseleri maddi ve harici gerçekliğe sahip olduğu için tedkiki kültüre nisbeten daha kolaydır.

Buna göre:
  • Kültür özel; medeniyet genel karaterlidir.
  • Medeniyet kültürden doğar.
  • Bir kültürün varlığı bir milletin; bir topluluğun varlığı da bir kültürün mevcudiyetini gösterir.

Kültür daha çok belirli bir toplumun yaşadığı ve paylaştığı müşterek değerlerdir. Bu değerlerle toplum, diğer toplumlardan farklılaşır. Tabiri diğerle kültür toplumun manevî şahsiyetidir.
İnsanın, maddi ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturduğu vasıtalarMADDİ KÜLTÜRÜ, manevi ihtiyaçlarını karşılayan din, ahlak gibi vasıtalar daMANEVİ KÜLÜTRÜ, sosyal varlık olarak oluşturduğu devlet, aile, hukuk gibi unsurlar da SOSYAL KÜLTÜRÜ meydana getirir.
Kültür çeşitleri:
  • MADDİ KÜLTÜR
  • MANEVİ KÜLÜTR
  • SOSYAL KÜLTÜR

İSLÂM MEDENİYETİ

            Günümüzde iki medeniyet bölgesi görülmektedir:
  1. Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer sistemlerin etkisinde kalmış Batı Medeniyeti
  2. İslâm dinin yayıldığı bölgelerde tesirini sürdüren İslâm Medeniyeti.


İslâm Medeniyeti Batı Medeniyeti

Doğuşu ve gelişmesi süresince İslâm Medeniyeti dört medeniyet veya kültürle karşılaşmıştır:
  1. Bizans ( Yunan)
  2. İran
  3. Hind
  4. Çin medeniyetleri

Müslümanlar, Cebel-i Tarık boğazından Çin Seddine kadar olan sahayı fethetmek suretiyle bu bölgelere hem İslâm’ı hem de medeniyetlerini götürmüşlerdir. Buralarda fen, ilim, sanat, iktisat, tıp, edebiyat, felsefe, mimari gibi muhtelif sahalarda büyük bir medeniyet kurmuşlar ve bu coğrafyaların medeniyet inşasında azımsanmayacak kadar paya sahip olmuşlardır. [1]Hatta Batılı müsteşrikler bunu itirafa mecbur kalmışlardır.[2]
            İmansız barbarlar denilen müslümanlar, Yunan felsefesinin önemli yapıtlarını, tıp, matematik, astronomi alanlarındaki ilk eserleri tercüme ederek bu yapıtları yokluktan varlık sahasına çıkarmışlardır.[3]
Medeniyet alışverişinin cereyan etmesi açısından İspanya, Avrupa ile diğer kıtaları birbirine bağlayan işlek bir köprü vazifesi îfa etmiştir.[4]Haçlı seferlerinin yolu olması hasebiyle Akdeniz’in de rolü büyüktür.[5]
Müslümanların medeniyet taşımada aktif rol almalarının sebeplerini birkaç medde halinde özetleyebiliriz:[6]
  • İlmi çalışmaların nafile ibadet hükmünde olması
  • İslâm’da âlime çok büyük değer verilmesi ve ilmin, mü’minin yitiği olarak görülmesi
  • İlmin yöneticiler eliyle teşvik edilmesi[7]
  • İ’lâ-yı kelimetullah ve cihat düşüncesi
  • Nasslarda bilenenlerle bilmeyenlerin kıyas edilmesi ve bu suretle ilme teşvik
  • Düşmanı kendi silahıyla mağlup etme isteği
  • Hakkaniyet anlayışı

Müslümanlar ilimle iştigal ederek yüksek bir medeniyet tesis ettiler. İslâm Medeniyetine karşı kendisini zayıf gören Batı Medeniyeti eksikliklerini gidermek için İslâm Medeniyetinden istifade yollarını araştırdı. Bu süreçte de İslâm medeniyetinin unsurlarını kullanırken farkında olmadan onun tesiri altında kaldı.
Çeşitli medeniyet zümrelerinin herhangi birisinin yayılma alanı incelendiğinde, o medeniyetin içindeki ırk, cins, renk ve kavimlerin çeşitliliğine rağmen ortak noktaların bulunduğu görülür. İşte bu ortak paydalar medeniyetin özünü teşkil eder, onu diğerlerinden ayırır.
Çeşitli toplumları kültür bakımından ayırt eden şey onların kullandıkları vasıtadan çok bu vasıtaların arkasında yatan zihniyet veya manevi kıymetler bütünüdür.[8]
İslâm medeniyeti, İslâm dinini kabul eden milletlerin el birliği ile meydana getirdikleri ortak bir medeniyetin adıdır. Bu medeniyetin inşasında Araplar, İranlılar ve Türkler müştereken çalışmışlardır ve her biri büyük pay sahibidir.
Sayın Ziya Kazıcı hocamız 7. asırdan 13. asra kadar devam eden dünya medeniyet tarihinin İslâm Medeniyet tarihinden ibaret olduğunu söylemekte ve bu zaman diliminde en medeni ve ileri memleketlerin İslâm coğrafyasında olduğunu savunmaktadır.[9]
Batı dünyası dinî taassubları nedeniyle İslâm medeniyetinin dünya medeniyetine katkısını, zaman zaman, görmezden gelmiştir. Zaman zaman da bazı müsteşrikler hakikati gizleyemeyip ilan etmişlerdir.[10]
İslâm’da tercüme dönemi diyebileceğimiz (el-Me’mun dönemi, 9.asır) dönemden sonra bilimlere karşı büyük rağbet uyanmıştı. Bunun sonucu olarak müsbet ilimler alanında önemli gelişmeler gerçekleşti. Rasathaneler, kütüphaneler, medreseler kuruldu. Bu kurumlar daha sonraları, Avrupa için, taklid edilip geliştirilecek numuneler olmuşlardır.
Farklı millet ve ırklardan olmalarına rağmen müslüman âlimler çoğu zaman eserlerini Arapça olarak telif etmişlerdir. Bu sebeple çoğu zaman İslâm Medeniyeti yerine Arap Medeniyeti tabiri kullanılmıştır.
Abbasi döneminde, idareciler ve âlimler, büyük sermayeler harcayarak yabancı kültürlerin ilmi eserlerini elde etmeye gayret sarfettiler. En fazla Yunan eserlerine önem verdiler. Bu sırada Fars ve Hind eserlerini de ihmal etmediler. Tıp, matematik, astronomi, coğrafyaya ait eserlerin tamamlanmasına çalıştılar.
Daha sonra felsefe ve tabii ilimleri ilerledi. İslâm kültürü, eski Grek kültürün yok olmaktan kurtarmış ve asırlarca Elen (?) bilgisini toplamış ve muhafaza etmiştir.
İslâm medeniyetinin gelişmesinde en büyük etken İslâm’ın ilme verdiği ehemmiyettir. Esasında Allah’a en iyi şekilde ibadet etme isteği müslümanların ilimlerde öncü ve zirve olmalarını tetiklemiştir. Çünkü zekat taksimi için matematik; kıble tayini için, hac için, cihad için, coğrafya; oruç ve namaz vakitlerini tespit edebilmek için de astronomiye ihtiyaç var. İhtiyaçlar da hayatın planlanmasında yönlendirici role sahiptir.

İSLÂM MEDENİYETİNİN KAYNAKLARI

1. Kur’ân:İslâm kültür medeniyet ve müesseselerinin en önemli kaynağı Kur’ân’dır. Toplumun uyması gereken kanun ve nizamlar ile fertlerin hem devlet hem de kendi aralarındaki münasebetlerin tanzimi gibi konular ilahi vahye dayanan Kur’ân’da mevcuttur.
Müslümanlar aradıkları her şeyi Kur’an’da aramışlardır. Zira onda eksik bırakılan hiçbir şey yoktur.*
Kur‘an veya en geniş ifadesiyle İslam, insanın insanla; insanın devletle; insanın diğer mahlukatla nasıl bir münasebet içinde olması gerektiğini tespit etmiştir. Böylece müesseselerin de temelleri atılmıştır.
Kur’an emirleri; siyaset, idare ve teşkilatların kurulmasında müslümanlara rehberlik etmiştir. İslam sınırlarının genişlemesiyle de bu müesseselerin sınırları genişlemiştir.


2. Sünnet:Bir diğer kaynak da sünnettir. Kur’an’da sünnete ittibanın emredilmesi ve Hz. Peygemberi’in (s.a.v.) üsve-i hasene olarak anlatılması, sünnetin kaynak değerini ispatlamaktadır.
Hz. Peygemberi’in (s.a.v.) sünneti islam toplumu için Kur’anın açıklanmasından başka bir şey değildi. Onun (s.a.v.) fiil ve hareketleri islamın ameli olarak uygulanmasını öğretmeye yönelikti.
Hz. Peygember’in (s.a.v.) her hareket ve davranışı müesseselere esas teşkil etmektedir. Mescid-i Nebi, Medine Sözleşmesi v.b. bu müesseselerin en önemli örnekleridir.



(وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍEn’am 59   مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍEn’am38)*


İSLÂM MEDENİYETİNİN BATIYA GEÇİŞ YOLLARI
Sarayların, mabedlerin, eğitim kurumalarının,sanatın, edebiyatın ve endüstrinin temelinde, yani medeniyetin temelinde insan vardır. Mensubu bulunduğu din ona ruh ve mana verir; onu belirli davranışlarda bulunmaya zorlar.
İslam dünyasının öncülüğünü yapan şahsiyetler batı dünyasının da öncülüğünü yapmışlardır.
İslam medeniyetinin sınırları Batının kapısını Emeviler’le dövmeye başlamış Türklerin islamı kabul etmesiyle de tazyikini güçlendirerek artırmıştır. Anadolunun fethiyle de akıncılar ve Haçlı seferleri vesilesiyle islam medeniyeti batı medeniyetiyle yüzyüze gelmiştir.
Farabi, ibni sina , Gazzali gibi islam filozoflarının yanında Aristo gibi Yunan filozoflarının Arapçaya çevrilmesiyle batı diğer ilimlerle de meşgul olma ihtiyacı hissetmiştir.
İslam medeniyeti Endülüs (İspanya), İtalya ve Sicilya üzerinden Batıya yayılmıştır.
Endülüste, islam ve hıristiyanlık arasında kültürel temas Kurtuba emirliği döneminde başlamıştır. Arap hakimiyeti süresince müsta’reb ve yahudi unsurları tarafından yoğun şekilde sürdürülmüş ve bu hakimiyetin çökmeye başladığı dönemde en iyi ürünler verilmiştir.
Romalılar ve onların mirasçıları olan Bizanslılar, doğu ve batı dünyasını Akdeniz etrafında toplayarak meydana getirdikleri ‘Akdeniz Medeniyeti’ ile doğu kültürünün batıya geçmesinde aracı oluyorlardı. İslamın ortaya çıkışı ile batı dünyası, doğu kültürünü islam medeniyeti aracılığıyla almak ve aktarmak durumunda kaldı.
Orta çağın sonlarında ve Rönesans’ta Grek felsefesi, Batı tarafından, Arapların elinde olduğu şekliye Batıya intikal ettirildi.
  • İslâm medeniyeti Avrupa’ya İspanya yoluyla adımını atmıştır.(711) Kısa zamanda Endülüs, Avrupa devletleriyle medeniyetin her sahasında yarışır hale geldi.(özellikle eğitim alanında) Endülüs Avrupa’yı ilim sahasında beslemiş, zamanla Avrupa profesörleri Kurtuba’da imtihan edilir olmuş.
  • Sicilya.
  • Haçlı seferleri.Savaşlarda sağ kalan ve geri dönen Avrupalılar müslümanlarda gördükleri değerleri ülkelerine taşımışlardır.
  • İtalyan liman şehirleri. Akdeniz ticaretinin bir kolunu da İtalyan liman şehirleri oluşturuyordu.
  • Türkler.İbni Sina,Farabi gibi ilim adamlarında Avrupa ve dünya asırlarca istifade etmişlerdir. Beytü’l- Hikme, Uluğ Bey’in kuruduğu rasathaneler Türklerin katkılarından kimisidir.


İSLÂM MEDENİYETİNİN BAZI DEĞERLERİ


  1. ADÂLET
Hakkı yerine getirmek.
Doğru olmak.
Birbirine eşit olmak.
İnsaf etmek, adaletle hükmetmek, haksızlıktan kaçınmak.

Zıddı zulüm, haksızlık, taraf tutmak ve insafsızlıktır.
Bir adı da ‘Âdil’ olan Allah, bizden âdil olmamızı ister. Kur’an ve sünnette adalet kavramı önemli yer tutar. Bu kavram/anlayış müslümanların her davranışlarına ve düşüncelerine sirayet etmiştir.
Bu anlayış müslümanların müesseseleşmelerine de yansımış kadılık, kadılkudatlık, kazaskerlik, ihtisap gibi kurumlar tesis etmişlerdir.
Adalet kavramı yönetimde de belirleyici rol oynamıştır. Adil yönetimlerin ömrü uzun olurken zalim yönetimlerin sonu çabuk gelmiştir. Hz. Ömer, Ömer b. Abdulaziz, osmanlı, adalet anlayışlarıyla tarihe nam salmışlardır.
Kısaca osmanlı’nın adalete verdiği önemi şu cümlelerle anlatabiliriz:
  • İmdi bu Devlet-i Aliye, adl ile kaimdir ve illa zulm ile memâlik viran olması mukarrerdir.
  • Kadıyan-ı fi’n-nar: Yıldırım Beyazıd döneminde adı yolsuzluklara karışan kadılar yakılarak cezalandırılmış.
  • Zulme rıza zulümdür.
  • Küfür ile payidar olunur, ama zulüm ile asla.
  • HOŞGÖRÜ
‘Görmezlikten gelme, bir kabahatlıya karşı şiddet göstermeyip geçivermek’ manalarına gelen müsamahayı  hoşgörü veya tolerans diye de tarif edebiliriz. Hoşgörü islamın önemli prensiplerindendir.
  • Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. onlarla mücadeleyi en güzel tarik hangisiyse onunla yap.
  • Dinde zorlama yoktur.
Gibi ayetler islamın hoşgörüsünü yansıtmaktadır.
Hiçbir çağda zorla islamlaştırma politikası uygulanmamış bilakis islam, isnsanların kalplerini fethetmek sûretiyle şehirlere girmiştir.
İslamın intişarı için gayr-i müslim beldelere giden mürşidler ve akıncılar insanların kalplerin kazanmaya çalışmışlardır. Bu mürşidler aynı zamanda tabiptiler. Gittikleri beldelerde sağlık hizmetleri vererek insanlara hizmet vermişler ve irşad vazifelerini yapabilmek için, gittikleri yerleri fetihlere hazır hale getirmek için zemin hazırlamışlardır.
İslam sağlığa ve temizliğe önem veren bir dindir. Bu sebeple müslümanlar bir çok hastane kurmuşlar ve buralarda din, ırk ayrımı yapmaksızın insanlara hizmet vermişlerdir.
Müslüman hakimiyeti altında diğer unsurlar kendi benliklerini korumuştur ve müslümanlar da buna müdahele etmemişlerdir.

Osmanlı hakimiyeti altında birçok ırk ve din aynı anda barınmıştır:

Hıristiyanlar
Katolikler
Ortodokslar
Nasturiler
Museviler
Sabiiler


Dini bakımdan, bu şekilde, ayrı ayrı din mensupları ve aynı dinin farklı mezhep mensupları bir bayrak altında ,hoşgörü ve adalet anlayışı sayesinde, birleştirilmiştir. Bunun yanısıra 22 ayrı millete adalet ve hoşgörü dağıtılmış.( kitapta 66. Ve 67. Sayfadaki tasniflere bakabilirsiniz.)

Hıristiyanlara kendi dindaşlarının tanımadığı adaleti ve hoşgörüyü osmanlı sunmuştur. 1204’te İstanbul Latinler tarafından işgal edilince patriklik İznik’e taşınmış; 1453’te osmanlıdan kaçan patriğin yerine yenisi tayin edilerek patriklik ayakta tutulmuştur.

Endülüste zulme uğrayan Yahudiler yine osmanlı eliyle refaha kavuşmuştur.
Osmanlının bu hoşgörü politikası sadece dini alanda olmamıştır. Fethedilen bölgelerdeki eski feodal topraklar yerli ailelere tımar olarak bırakılmıştır.
Balkanlar katolik tazyikine karşı osmanlıyı kurtarıcı olarak görmüşlerdir.
Gayr-ı müslim din adamları vergilerden ve askerlikten muaf tutulmuş. Aynı şekilde gayr-i müslim tabipler de vergilerden muaf tutulmuş. Bazı tabiplerin samur kalpak, sarı mest ve pabuç giymelerine, ata binmelerine de müdahale edilmemiş.
Osmanlıların takip ettiği siyaset, idaresi altında bulunan farklı din, mezhep ve ırklara mensup insanları sömürmek değil, aksine onlara hizmet etmekti.








Rukiye Mert

[1]Özellikle günümüz Avrupa medeniyetinin oluşumunda…
[2]R. V. C. Bodley, “ Rönesans’ı İslâmiyete borçluyuz”  demiştir.
[3]Müslüman âlimler sadece bununla yetinmemiş  tercüme ederek tüm insanların hizmetine sundukları bu ilim mirasları ziyadeleştirerek sonraki kuşaklara tevarüsünü de temin etmişlerdir.
[4]Batı ve Grek – Arap kültürleri arasındaki temaslar kaç asır buradan gerçekleşmiştir.
[5]Ki savaşlar medeniyet alışveriş bir araçtır.
[6]Bu konuyla ilgili Z. K., özetini sunduğumuz kitabının 26,27. sayfalarında şunları söylüyor: “İslâm dünyasının, özellikle mânevî alandaki bu olağanüstü gelişmesi, İslâm inkılâbının gücü ile ruhundaki aksiyon kabiliyeti ve bunların yanısıra bu medeniyetin öncülüğünü yapmış olan Arap ve Arap olmayan milletlerin parla düşünce ve sanat yetenekleri ile birlikte, İslâm’ın ilme verdiği değer ile açıklanabilir. (…) Bununla beraber İslâm, maddî olduğu kadar mânevî alanda, başka bir ifade ile hayatın bütün safhalarında tatbik edilen bir sistem olduğundan, onun gayretini sadece ruhanî ve mânevî saha ile sınırlandırmak mümkün değildir. Bu gayret sayesindedir ki İslâm âleminde ilmin her sahasıyla uğraşılmıştır. Zira İslâmî anlayışa göre ilim ve ibadet birbirinden ayrılamayan iki unsurdur.”
[7]Sayfa 31 “Fikir sahasında, şayânı hayret faydalı çalışmanın, başlangıçtaki en kuvvetli âmili  yabancı kültürlerin fikir mahsullerini bilen halifelerin idare ve ihtirasları idi. Bütün ilim dallarını ihtiva eden sistematik ve tedrici tercüme faaliyeti, büyük ölçüde bu şekilede gelişti.”
[8]Rahibelerin kıyafeti- islamın testtür anlayışı; yahudilerin kipa kullanması- müslüman erkeklerin takke takması
[9]Bağdat, Kurtuba, Kahire, Gırnata, Tuleytula, Toledo gibi ilim ve ticaret merkezleri müslümanların elindeydi.
[10][10]M. Watt :” Yunanlıların talebeleri, herkesten önce Müslüman Araplardır. Arapların ilmi, Yunanlılarınkinin bir devamıdır. Araplar onu muhafaza edip büyümüş ve birçok bakımdan geliştirip 

1)İslam Tarihinde, “Emeviler Dönemi” diye isimlendirilen dönemde yönetimi elinde tutan aileye adını veren ve İslam hâkimiyetine girmeden önce Mekke’de yaşayan Kureyş kabilesi içinde zenginliği dikkat çekmiş olan Ümeyye, amcası Haşim ile çekişti. Bu çekişmeye Araplar ne ad verirdi?

Mübadele

Mücadele

Müfahare

Muavene

Münafere

2)Ümeyye oğulları, hilafet seçiminde Hz. Ebubekir’e karşı’e kime ittifak teklif etmiştir?

Hz. Ömer’e

Ensar’a

Haşimilere

Yahudilere

Kureyş’e

3)Muaviye’nin Hz. Hasan’la anlaşması Müslümanları rahatlattı. Ancak Müslümanlardan buna karşı olan bir topluluk vardı. İslam Tarihinde bunlara ne ad verilmiştir?

Haruriyye

Hariciler

Tarafsızlar

Sünniler

Şiiler

4)Emevîler devrinde hangi halife geleneğin dışına çıkarak kendi oğlunu ya da kardeşini değil de aileden en ehil olanı halifeliğe getirdi?

Muaviye b. Ebi Süfyan

Yezid b. Muaviye

Abdulmelik b. Mervan

Süleyman b. Abdilmelik

Ömer b. Abdilaziz

5)İstanbulda bir semte adını veren ünlü sahabî Ebu Eyyûb el-Ensarî kimin komutanlığında İstanbul kuşatmasına katıldı?

Amr b. el-As

İbn Abbas

İbn Zübeyr

Yezid b. Muaviye

Mesleme b. Abdilmelik

6)Halife Mansur’un isteği ile, Hz. Peygamber’in hayatı ve dönemi ile ilgili meşhur eseri es-Siretü’n-Nebevî’yi kaleme alan tarihçi kimdir?

İbn Sa’d

İbn İshak

İbn Kayyim

İbn Hanbel

İbn Cübeyr

7)Aşağıdaki hangi Abbasi halifesi, annesi Hayzürân ile giriştiği siyasî mücadele sonunda başarısız olarak bu mücadeleyi h. 170/m.786’de hayatı ile ödemiştir?

Hâdî

Mehdî

Harun Reşîd

Me’mun

Emin

8)Türklerin etkisi ile hilafet makamına oturan Abbasî halifeleri, aşağıdaki şıklardan hangisinde tam olarak verilmiştir?

Emin, Harun Reşid, Hadî

Hadi, Mehdî, Mütevekkil

Mansur, Emin, Me’mun

Mu’tasım, Vâsık, Mütevekkil

Harun Reşid, Mütvekkil, Mansur

9)Bazı Hadis kitaplarında, Türklerin lehinde ve aleyhinde Hz. Peygamber’e isnad edilen hadislere/rivayetlere rastlanmaktadır.
Bu rivayetleri, Türk-Arap münasebetlerinin tarihi dönemleri ve bu dönemlerde oluşan münasebetlerin seyrini ve mahiyetini anlama ve yorumlama açısından, aşağıda zikredilen yorum ve açıklamalardan hangileri doğru kabul edilebilir?

I. Bu rivayetlerin hiçbir dayanağı ve de-ğeri yoktur ve dolayısıyla Türk-Arap ilişkilerini açıklamada kesinlikle bir veri olarak kullanılamaz.
II. Özellikle Türklerin aleyhinde olan rivayetler Emeviler dönemi Türk Arap ilişkileriyle alakalı olabilir ve dolayısıyla Türk-Arap ilişkilerinin mahiyetini anlamada bize yardımcı olabilirler.
III. Türkler lehindeki rivayetler sebebiyle Emeviler döneminde Türk-Arap münasebetleri olumlu seyretmiştir.
IV. İster sahih ister zayıf olsun, söz konusu rivayetlerin her halükarda tarihi, sosyolojik ve psikolojik açıdan değer taşıyabilir.
V. Bu hadisler Hz. Muhammed tarafından söylenmiş ve sahih ise, bu durumda Hz. Peygamber’in Türkler hakkında bilgi sahibi olduğu söylenebilir.

I ve II

I ve IV

II, III ve IV

II, IV ve V

III, IV ve V

10)İslâm’ın zuhûrundan sonra, Müslüman Arap ordularının Türklerle ilk defa karşı karşıya gelişi, kim zamanında, hangi tarihte ve hangi şahıs vasıtasıyla olmuştur?

Muâviye zamanında, 674’de, Ubeydullah b. Ziyâd.

Hz. Ömer zamanında, 642’de Ahnef b. Kays.

Ömer b. Abdilaziz zamanında, 661’de, Kuteybe b. Müslim

Hz. Osman zamanında, 643’de, Abdurrahman b. Rebia

Hz. Ömer zamanında, 644’de, Ahnef b. Kays.

11)Mütevekkil ile birlikte Abbasî halifeleri ile Türk komutanları arasındaki ilişkiler kötüleşmeye başladı. Bu çerçevede; onun ve ondan sonraki halifeler döneminde Türklerin Abbasi devleti üzerindeki nüfuz ve etkinliklerini azaltmak için çeşitli tedbirler alındı ve değişik yollara başvuruldu. Bu meyanda iki taraf arasında yoğun mücadeleler yaşandı.

Bu bağlamda;
I. Mütevekkil, Türklere göz dağı vermek için önce Vasıf et-Türki’nin mallarını müsadere ettirdi.
II. Türkler tarafından öldürülen Mütevekkil’den sonra halife olan Muntasır bazı önemli Türk komutanlarını öldürttü.
III. Halife Mütevekkil, Türklere karşı Meğaribe’den müteşekkil alternatif bir ordu kurmuştur.
IV. Bu dönemde genellikle halifeler bir Türk komutanı tasfiye için başka bir Türk komutanı kullanmışlardır.
V. Samarra döneminde (836-892) Abbasî hilafeti üzerindeki güçlü Türk nüfuzu ve etkisi, Halife Mu’tezid’in baş şehri Bağdad’a nakletmesine sebep olmuştur.
Yukarıdakilerden hangileri tarihi bilgilerimize uygun düşmektedir?

I ve V

III, IV ve V

II, III

I, IV ve V

II, III ve V

12)Emeviler döneminde Endülüs’teki Arap-Berberî mücadelesi sırasında her iki tarafta çok büyük can kaybı verdi. Bu ayaklanma yaklaşık olarak bir yıl kadar sürdü. Neticede Suriye’den getirilen Arapların Endülüs’e iskan edilmesi ile Berberî isyânı bastırılabildi.

İslam tarihi kaynaklarında Suriye’den Endülüs’e getirilen Araplar için hangi kavram kullanılmıştır?

Dımaşkıyyûn

Emeviyyûn

Muvahhidûn

Belediyyûn

Şâmiyyûn

13)Nasrîler devrinde Endülüs mimârisinin en nâdide eserlerlerinden biri kabul edilen ünlü sarayın adı nedir?

el-Hamrâ

Kayrevan

Mışatta

Kurtuba

el-Hırbetu’l-Mefcer

14)Tolunoğulları’nın kurulduğu bölge aşağıdakilerden hangisidir?

Suriye

Mısır

Azerbaycan

İran

Horasan

15)Divan-ı Harac aşağıda verilen kurumlardan hangisidir?

Ordu

Maliye

Polis

Belediye

Posta

16)Aşağıdakilerden hangisi Mahalli devletlerden Samanilerin hakimiyeti altında yer alan bölgeler arasında yer almaz?

Huzistan

Horasan

Buhara

Semerkand

Hiçbiri

17)Aşağıdakilerden hangisi, Hamdaniler’in Suriye’deki toprakları içerisinde yer almaktadır?

Halep

Musul

Diyar-ı Mudar

Diyar-ı Bekr

Hiçbiri

18)I. Emir Cafer b. Abdullah
II. Muhammed b. İbnü’r-Raik el-Hazari
III. el-Muktedir Billah
IV. Almuş Han
V. Şalkey (Şıklı) Han
VI. el-Kadir Billah

Yukarıda verilen isimlerin bir kısmı arasında kurulabilen ilişkiye hangileri dâhil edilemez?

I ve II

II ve III

III ve IV

II ve VI

V ve VI

19)Aşağıda Karahanlılarla alakalı bazı tespit ve açıklamalar yapılmıştır. Bunlardan hangileri tarihi bilgilerimize ters düşmektedir?

I. Karahanlılar ilk Müslüman-Türk devletidir.
II. Müslüman olan Karahanlı hükümdarları İslâmiyet’in, Türk boyları arasında yayılması için çok gayret sarf etmişlerdir.
III. Karahanlılar devrinde İslam öncesi Türk kültürünün İslamî anlayışa intibak ettirilip, İslâmî Türk kültürünün unsurları ve hüviyeti oluşmaya başlamıştır.
IV. Karahanlılar, Karluk ve Oğuz Türkleri tarafından kurulmuştur.
V. Abbasi hilafetine bağlılığını bildiren ilk Karahanlı hükümdarı Yusuf Kadir Han’dır.

I, II ve III

I, III ve IV

II, III ve V

I, IV ve V

III, IV ve V

20)Aşağıda verilen müellif ve eserlerden yanlış olan hangisidir?

Gerdizi- Zeynü’l-Ahbar

Biruni- el-Asaru’l-Bakiye an Kurunı’l-Haliye

Biruni- el-Kanunu’l-Mes’udi

Ebu Abdirrahman es-Sülemi- Tabakatu’s-Sufiyye



Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Teselli Ver Orhan Gencebay

Bir Teselli Ver  Orhan Gencebay Bir teselli ver, Bir teselli ver, Yarattığın mecnuna, Bir teselli ver. Sevenin halinden, Sevenler anlar, Gel gör şu halimi, Bir teselli ver. Aramızda başka, Biri var ise, tertemiz aşkımı, Bana geri ver. Ben zaten her acının, Tiryakisi olmuşum, Ömür boyu bitmeyen, Dert ile yoğrulmuşum. Gülemem sevdiğim, Ben sensiz aah yaşayamam, yaşayamam. Bana ne gerek, Bana ne gerek, Senin aşkından başka, Bana ne gerek. Aşkın zehir olsa, Yine içerim, Yolun ecel olsa, Korkmam geçerim. Yeter ki sevdim de, Ben bu aşk ile, Dünyanın kahrına, Gülüp geçerim. Ben zaten her acının, Tiryakisi olmuşum, Ömür boyu bitmeyen, Dert ile yoğrulmuşum. Gülemem sevdiğim, Ben sensiz aah yaşayamam, yaşayamam. ben zaten her acının tiryakisi olmuşum  orhan gencebay ben zaten her acının tiryakisi olmuşum indir  sözleri

BiR HiKAYEM VAR OKURMUSUN

BiR HiKAYEM VAR OKURMUSUN Ramazan 1 Bu gün evde bir acaiplik var. Herkes sessizce işine okuluna gidiyor. Annem ‘Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım’ dedi. Kimse yemek yemiyor, su içmiyor. Ablam bile! Ramazan 5 Önce diyet yaptıklarını sanmıştım. İzledim hepsini. Akşama doğru hepsi sessizleşiyor. Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar. Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki. Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni. Ama gülmeye cesaretim yok. Ramazan 9 ‘Niye böyle yapıyorlar?’ Ablama sordum, ‘Büyüyünce anlarsın...  

MKK işlem ücreti nedir? Neden hesabımdan tahsil edilir?

MKK işlem ücreti nedir? Neden hesabımdan tahsil edilir?by Finansçı/ 12 Haziran 2015/ Gündem/ 4 yorum Mkk işlem ücreti Banka hesabınızdan neden tahsil edilir? Hangi işlemler için Mkk ücreti ödersiniz? Banka hesabını sürekli takip edenlerin neredeyse her ay görebileceği bir masraf türüdür mkk işlemi. Fakat çoğu tüketici bu masrafın neden tahsil edildiğine dair fikir sahibi değil. MKK işlem ücreti nedir? Neden hesabımdan tahsil edilir? Bankadaki hesabınızdan aylık yada üç aylık yada yıllık periyotlar da kesilen fon alış satış işlemleri, devlet tahvili,hisse senedi yada repo gibi yatırım ürünleri kullanımına karşılık Mkk tarafından bankaya Banka tarafından da hesaplarınıza aktarılan bir masraf türüdür. MKK (Merkezi Kayıt Kuruluşu) Banka’ da yapmış olduğunuz yatırım işlemleri sonrası aldığınız payın saklamasının yapıldığı kurumdur. Bu saklama işleminin karşılığı belli periyotlar ile hesabınıza borç kaydı yaratılır. Mkk masrafı ödememek için ne yapmalısınız? Aslında bunun cevabı

Hz Mevlana derki...........

Hz Mevlana derki. "Kaderimi ben secmedim,Rabbim ikram etti Elhamdulillah! "Iyiyim desem yalan olur, kötüyüm desem inancima dokunur. En iyisi şükre vurayim dilimi, belki o zaman kalbim kurtulur" Dua 'm belli, Duyan belli, Gerisi Takdiri Ilahi... Fedakarlık yaparsın, fazla değer verirsin.. Kendini de değerli sanırsın.. Vakit gelir hoş bir seda, beklersin, Güzel bir Hüsnü zanda bulunmak, hakkındır.. Hiç ummadığın, hesaba, katmadığın, bir anda, iyilik, umduğun kimseden, türlü, Nahoş, çirkin, bir muamele görürsün.. Kendi yaptıklarına Hayıflanırsın, üzülürsün.. Haketmediğin, bir muamele görürsün, şaşırırsın.. Gül beklerken diken geldi yüreğine.. Bal Beklerken zehir geldi ömrüne.. Üzülürsün.. Rabb'im iki cihanda da emeklerimizi, zai etmesin. Selam ve Dua ile.. Bir kız gördüm sokakta başı kapalı nargile içiyor.. Sigarası elinde kendinden geçiyor.. Bacak bacak üstüne atmış, arsızca gülüyor... İNANÇ HAZRETİ FATIMA OLMAKTI NE OLDU BİZE... Erkeği

Alper Kul - Seni Sana Sen (Audio) sözleri ıslık müziği

Bilmezdim başucudumda yamacımda durduğunu Gönül her zaman görmüyor kaderin gördüğünü Ben aşkı uzaklarda yükseklerde hep başka yerde aradım Oysa yanıbaşımda 15 yaşında yakın arkadaşımdaymış Seni sana sen, seni sana sen, sev sana ah seni seviyorum Seni sana sen, seni sana sen, sev sana ah seni seviyorum Seni sana sen, seni sana sen, sev sana ah seni seviyorum Seni sana sen, seni sana sen, sev sana ah seni seviyorum Ben küçüktüm, dağınıktım, adam oldum sevince Ben küçüktüm, aşık oldum, tamamlandım teninde Ben küçüktüm, dağınıktım, adam oldum sevince Ben küçüktüm, aşık oldum, tamamlandım teninde Seni bana kırk yıl sonra veren tanrıma, ah bin bir şükür olsun Bana kırk yıl seni aratan rabbime, kocaman minnetler sundum Seni bana kırk yıl sonra veren tanrıma, ah bin bir şükür olsun Bana kırk yıl seni aratan rabbime, kocaman minnetler sundum

Sürekli Hapşırma Ve Burun Akıntısı > Rinit (nezle) Nedir?

Sürekli Hapşırma Ve Burun Akıntısı > Rinit (nezle) Nedir? Burun estetik kaygılarımıza en fazla maruz kalan organımızdır. Çoğu insan güzel görünümlü bir buruna sahip olmak ister ve bunu gerçekleştirmeye çalışır. ANCAK, önemli fizyolojik fonksiyonları olan bu organ bazı insanlarda görüntüden daha ciddi bir soruna neden olur: Rinit Rinit burun iç kısmını döşeyen ve mukoza adı verilen dokunun inflamasyonudur (iltihabi reaksiyonu). Rinitlerin yaklaşık yarısı allerjiye bağlıdır. Rinit sık görülen bir hastalıktır. Toplumun ortalama %10 ‘unda allerjik rinit vardır. Bu oran diğer allerjik hastalıklarda olduğu gibi her geçen yıl artmaktadır. Allerjik ya da değil, rinitler her yönüyle önemli hastalıklardır. RİNİTLER ÖNEMLİ HASTALIKLARDIR 1. Rinit belirtileri (burun akıntısı, hapşırma, burun kaşıntısı, burun tıkanıklığı, koku almada azalma, konjunktivit…) günlük yaşamı olumsuz etkiler. 2. Yorgunluk, algılama güçlüğü, uyku bozukluğu gibi dolaylı rinit belirtileri de günlük yaşamı o

İp Kamera Sistemi Kurulumu Nasıl Yapılır

İp kamera sistemleri, ip kamera kurulumu, ip kamera sistemi  izleme ayarları, nvr kayıt cihazı, network kayıt cihazları, ip kamera fiyatları WGSW-24040HPx-7_L Elektronik güvenlik sistemlerinde son zamanlarda analog güvenlik kamerası yerine ip güvenlik kameraları tercih edilmeye başlanmıştır, bunda en büyük etken görüntü kalitesinin analog kameralara göre çok daha kaliteli olmasıdır. İp kamera sisteminde alt yapı oluşturulması Sistemler network alt yapısıyla çalışmaktadır, bu nedenle kameranın çalışabilmesi için  switch ile  kamera arasına network kablosu çekilmelidir. İp kamera sistemlerinde yüksek veri transferi için Gigabit switch kullanılmalı network kablosu CAT 6 olmalıdır. Cat 6 kablo ile 150 mt ye kadar ( kablo kalitesine göre değişir kesin değildir) ip kamera çalıştırılabilir. Mesafe daha fazla ise alt yapı fiber optik sistem olarak oluşturulmalıdır.Kamera ile  switch arasına fiber kablo çekilip ,fiber kablo network dönüştürücüler kullanılmalıdır.

Senin O Gözlerin Var Ya

Grup Koridor - Senin O Gözlerin Var Ya Albüm Adı : Senin O Gözlerin Var Ya Düzelten : Caesar Beni biraz anlasaydin nolurdu. Gecelerim gündüzlerim kayboldu. Oysa düslerim vardi içimde yarim kaldi. Benligimi benden aldi. Yasanacak çok sey vardi askina esir kaldi. Artik sana dönemem ki. Oysa düşlerim vardı içimde yarım kaldı. Benliğimi benden aldı Yaşanacak çok şey vardı askina esir kaldi. Artik sana dönemem ki. Senin o gözlerin varya, herseyi bitirdi. Yazik ettin geçen günleri. Hani o verdigin sözler, yalan miydi birer birer. Artik seni sevemem ki.[2] Aslinda seni hiç tanimamisim.. Seni kendime hep yakin sanmistim.. Zamanla alistim ben yanlizliga.. Geceleri uykusuz kalmaya. Zamanla alistim ben yanlizliga.. Geceleri uykusuz kalmaya. SIIR: Sen dört mevsim aski yasadigim Sen koca bir of çekip hasretle yandigim Sokakta gezip haykirdigim biricik sevgilim Bosa mi geçirdik bir ömrü istabul kıyılarında Sen gittin ben gidemedim Sen unuttun ben unutamadim Ben unutamadim Senin o

1 den 5 e kadar 5 dahil mi ? yoksa dahil değil mi ? e kadar dahil mi 1'den 10'a Kadar Diyince 10 Dahil Olur mu Aralık Belirtmek

  Aralık Belirtmek    26.07.2017 'e kadar harcama yapmanız gerekmektedir bu nedir 26 dahil mi değil mi değil mi    26. gün dahil oluyor arkadaşlar ÖDEVİNE ÜCRETSİZ YARDIM                                AL! Selam! Ödevlerinde herhangi bir problem var mı diye merak ediyorum. Burada size yardımcı olabilecek birçok kişi var :) Ayrıca benim son sorum 10 dakika içerisinde yanıtlandı :D Neyse, devam et ve kendin dene.  Ana Sayfa 09. Sınıf10. Sınıf11. Sınıf Matematik Kitapları Matematik Soruları Aralık    Aralık Belirtmek Aralık: iki sayı arasındaki tüm sayılar demektir. Örneğin: 1 ve 6 arasındaki tüm sayılar bir  aralık  belirtir Tüm Sayılar Mı? Evet. Bu iki değer arasında yer alan tüm gerçek sayılar bu aralığa girer. Örneğin: 2 ile 4 arasında şunlar vardır: 2.1 2.1111 2.5 2.75 2.80001 π 7 / 2 3.7937 Ve daha fazlası! Peki Aralıkta Belirtilen Sayılar Dahil Mi? Hmmm... Bazen dahildir, bazen de değildir. Bunu belirtmemiz gerekir. Örn